ÇANAKKALE SAVAŞI HİLAL İLE HAÇIN HESAPLAŞMASI

ÇANAKKALE SAVAŞI HİLAL İLE HAÇIN HESAPLAŞMASI

Mehmetçik cihad şuuru ve şehadet özlemi ve Allah’a olan imanı ile Çanakkale’de makûs talihimizi yendi, aynı zamanda batının teknolojisini boşa çıkartı. Bu savaş silahla iman gücünün çarpışması idi. Birinin en büyük kozu askeri gücü, diğerinin en büyük gücü ve sığınağı ise imanı idi.

Çanakkale Savaşı’nın hilal ile haçın hesaplaşması olduğu göz ardı edilemez.

Çanakkale Zaferi’nin 104’üncü yıldönümü kutlanırken, İslâm dünyasının içinde bulunduğu acı tablo yürekler burkuyor. İşgal, kan, gözyaşı, yağmalamalar, işkenceler, değerlerin yok edilmesi ve yaşam tarzı dayatmaları karşısında ihtiyaç duyulan ruh, bundan 104 yıl önce, Bağdat’tan, Selanik’ten, Mekke’den, Filipinler’den, Bakü’den, Süleymaniye’den, Tunus’tan ve daha birçok İslâm diyarından gelen dedelerimizin sergiledikleri Çanakkale Ruhu’dur.

Dün Çanakkale’yi geçmek isteyenler, sanki intikam alırcasına bugün Irak’ta, Çeçenistan’da, Filistin’de, Afganistan’da, Suriye’de ve daha birçok İslâm diyarında, insanlık tarihine utanç damgası ile geçecek en olmadık cinayet, katliam, tecavüz ve yıkımlar sergileyip ümmete kan kusturuyorlar. Çanakkale’de sergilenen birliktelik ruhu ise, ümmetin önünde tek kurtuluş yolu olarak duruyor. Ümmet bu ruhun eksikliğini, şimdi her zamankinden daha çok hissediyor.

Çanakkale ruhuna ihtiyacımız var!

Çanakkale Zaferi’nin satır aralarında, almak istersek, alabileceğimiz çok büyük dersler var. Çanakkale’de dostların, aynı imanı paylaşanların, aynı siperde, aynı safta omuz omuza savaşanların, gönül düzeylerine ulaşabilir miyiz?

Çanakkale’de dedelerimizin düşmana açtıkları gönlü, kendilerine kurşun sıkanlara, her türlü acımasızlığı sergileyenlere gösterdikleri merhameti biz bugün en azından birbirimize gösterebilirsek kurtulabiliriz Allah’ın izniyle. Esirine baş tacı bir misafir muamelesi yapan bir gönül. Kendisi bayat ekmek yerken, esir düşman subaylarına taze ekmek veren bir gönül. Biz bugün, Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da, Afrika’da aç kalan, acı çeken kardeşlerimize karşı bu kadar ilgili miyiz? Dedelerimizin düşmanına karşı gösterdiği merhameti biz bugün Müslüman kardeşimize gösterebiliyor muyuz?

Çanakkale Ruhu’nu terk edenler zillete düştüler!

Çanakkale Ruhu’nu terk eden İslam ümmetinin bugün küfrün elinde bir oyuncak haline geldiğini görüyoruz, “Çanakkale’de hem Osmanlı sınırları içerisinde, hem de Osmanlı sınırlarının dışında yaşayan Müslümanlar gelip şehit oldular. O birlik ve kardeşlik ruhuyla bu zafer kazanıldı. Kürt’üyle, Türk’üyle, Çerkez’iyle, Arab’ıyla, Acemiyle bu zaferi kazandılar. Ancak şimdi ümmetin içersinde hem birlik ve kardeşlik ruhu kaybolmuş durumda, hem de İslam’dan uzaklaşılmış durumda. Bunun neticesinde ise, bugün İslam dünyası içinde bulunduğu zillet ve esarete düşmüştür. Çünkü Cenab-ı Hak, İslam’a hizmet eden bir kavim daha sonra ona ihanet ederse o kavmi zillete düşürür. İslam’ı ve Çanakkale’de sergilenen o ortak ruhu terk edenlerin ne milliyeti, ne onurları ne de özgürlükleri kaldı. Bu ruhu kaybedenler küfrün elinde bir uşak oldular. Çanakkale’de savaşan ruhu anlamak lazım. Hangi ülkü uğruna savaşıldı Çanakkale’de? Dün Çanakkale’yi geçmek isteyenler bugün Irak’ta, Suriye’de, Çeçenistan’da, Filistin’de, Afganistan’da ve daha bir çok İslam diyarında en olmadık acımasızlıkları sergileyip ümmete kan kusturuyorlar. Dün Çanakkale’yi geçmek isteyenler, bugün bizim içimizde, ruhumuzu, duyarlılığımızı, insaniliğimizi, ahlak ve maneviyatımızı öldürmek suretiyle bizi ele geçirmeye çalışıyorlar.

İslamın kardeşlik ruhu yeniden kurulmalı!

Çanakkale’de Afganistan’dan gelen, Saraybosna’dan gelen, Mekke’den gelen, Medine’den gelen, Tunus’tan gelen, Filipinlerden, Azerbaycan’dan, Kudüs’ten, Bağdat’tan gelen insanlar şehit yatıyor. Bu yerlerin Çanakkale’ye olan uzaklığını göz önüne aldığımızda, öyle bir ruh var ki, bu insanları bulunduğu bölgeden çekip, hiç bilmedikleri bir İslam diyarında can vermeye getiriyor. Osmanlı, en olgun şekliyle İslam birliğini sağlamış olduğu için bu hayranlık verici manzaralar yaşandı. İleriye dönük olarak, yeniden Osmanlı’nın sağladığı böylesi olgun bir İslam birlikteliği kurulabilirse, yine insanlar kalkıp hiç görmedikleri İslam diyarlarının korunması için şehit olmaya giderler, canları pahasına İslam’ın mukaddesatını korurlar ve bugün İslam dünyasının içinde bulunduğu acı durum yaşanmaz.

Ancak şu gerçeği tesbit edelim. Artık İslam ülkelerinde iki toplum yaşamaktadır. Birisi tarihî köküne bağlı, Müslüman kimliği ile yaşamayı tercih etmiş ana toplum. İkincisi, yüz yıldır emperyalist batının içimizdeki satılmış, paralı askerlerinin gayretli çalışmaları ile oluşmuş, tarihî kimliğini reddetmiş, İslama sırtını dönmüş veya Müslümanlıktan çıkmayı tercih etmiş devşirme bir toplum. İkinci toplum, 80-100 yıldır iç ve dış düşmanlarımızın kültür emperyalizmi ve soğuk harp taktikleri ile bizim içimizden kopartarak devşirdiği insanların meydana getirdiği bir toplumdur. Medyası ile, üniversitesi ile, okulu ile, tüm zinde güçleri ile ve terör örgütleri ile, topraklarımıza millî değerlerimize göz dikmiş düşmanlarımızın 3-5 dolarına tamah etmiş vatan hainlerimizin ve din düşmanlarımızın gayretli çalışmaları bir yandan; bilgisiz, gayretsiz ve adam sendeci tavır içerisindeki müslümanların tavır ve davranışları diğer yandan her geçen gün İslam ülkelerindeki bu devşirme toplumu büyütmüş ve büyütmektedir.

Devşirilen, dinsizleştirilen, adeta hayvanlaştırılan bu insanlar bizim çocuklarımız, bizim insanlarımız ey Müslümanlar! Bu gidaşat devam ederse korkarız, bir müddet sonra bu devşirme toplum ülkelerimizde ana toplum olacak ve Müslümanlar azınlıkta kalacak. O zaman küfrün temsilcisi batının kızıl elması Çanakkale, Ebediyen Geçilmiş olacaktır. Bu sonucu istemiyorsak çalışmak, bilinçli, şuurlu çalışmak zorunda olduğumuzu artık anlamalıyız. Modern hayat diye bize dayatılan yaşam tarzının batının emperyalist bir kültür ürünü olduğunu ve bize ancak kan, gözyaşı, zillet ve esaret getirdiğini artık görmeliyiz ve kendi kültür değerlerimize dönüp, onlara sahip çıkmalıyız. Bügüne kadar batının bu kültür emperyalizmine körü körüne uymaya çalıştığımızın pişmanlığını duymalı ve tövbekar olmalıyız. Bütün ümmeti kucaklayan bir kardeşlik iklimini oluşturmalıyız.

Dünya hayatında, Allah herkese çalıştığının karşılığını vermeyi taahhüt etmiştir. Bu sebeple, Allah çalışmayana bir şey vermiyor. Çalışmada da esas, bilgili ve bilinçli olmaktır. Bilgili olmak zorundayız, bilmediğimizi öğrenmek mecburiyetindeyiz. Çünki, Rabbimiz, “Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olurmu?” buyuruyor. Peygamberimiz(s.a.v) de “bilgi müminin yitik malıdır, nerede ise onu gidip almalıdır” buyuruyor. İnanan ve mükellef olan bir müslüman, günlük hayatının her kademesinde yapacağı işin ve hareketin fıkıh bilgisini öğrenmekle ve uygulamakla mükellef değilmidir?.

İşte, “Çanakkale Geçilmez” zaferinin 104.cü yıl dönümünde duygularımızı, sizlerle paylaşmak istedik.